19 Aralık 2007 Çarşamba

Şeytan kadın mı yoksa her kadın bir şeytan mı?

Çağlayan Kent Ergönül

Fantastik filmlerden hazzetmememe rağmen geçtiğimiz haftasonu arkadaşlarımın da baskısıyla Beowulf’a gitmeye razı oldum. İtiraf etmeliyim ki bu ikna turundaki hafifletici tek neden kadroda Anthony Hopkins ve John Malkovich gibi hayran olduğum iki adamın yeralması idi.

Film, Danimarka’da kendini dünyanın tek sahibi sanan bir kavimin savaş, hazine, seks ve meşk içindeki yaşamını anlatarak başlıyor. Savaşa gidip ganimet kazanıp, sonra sızana kadar zafer kutlamaları yapan bu kavimin mutlu düzeni başlarına bela bir ucube yaratığın salyalalarını döke saça gelip eğlenen insanları telef etmesi ile bozuluyor. Kavmin yaşlı ve kendinden geçmiş kralı (Anthony Hopkins) kendilerini ancak bir kahramanın kurtarabileceğini haykırıyor ve bunun üzerine denizlerin fatihi suyun öte yakasındaki kahraman yüce dalgaları aşarak bizimkilere ulaşıyor. Bu kahraman tahmin edeceğiniz üzere Beowulf!

Neyse, güçlü kuvvetli ve aynı zamanda yakışıklı olan Beowulf, bütün bir gece Kralın genç ve güzel cariyesi ile platonik flört ettikten sonra çırılçıplak yere uzanıyor ve ucubenin gelmesini bekliyor. Özellikle ses ve eğlenceden hazzetmeyen ucube, krallıktan gelen naraları duyunca koşar ve uçar adımlarla bizimkilerin kapısına dayanıyor. Kahramanımız Beowulf 8-10 hamlede ucubenin işini bitiriyor.

Ucube perperişan halde kendi bataklığına dönüyor. Burada yavaş yavaş olaya uyanmaya başlıyoruz. Çünkü görünmeyen fakat Angelina Jolie’nin canlandırdığını tahmin ettiğimiz uzun kuyruklu annesi derin yaralar almış ucube oğlunun başını okşayarak ölümünü hafifletmeye çalışıyor. Bir yandan da amaç onu bu hale getiren kahramanın kim olduğuna dair bilgiyi ağzından alabilmek haliyle...

Bizim meşk kaviminin canavardan kurtulduk diye sevindiği ve Beowulf'un da dövüş hikayelerini anlattığı sözde zafer gecesi Beowulf’un bir kabustan uyanarak kavimdeki tüm erkekleri tavana asılmış halde bulması ile son buluyor. Kahraman derhal krala giderek hikayenin eksik parçalarını öğrenme gayretine düşüyor. Burada anlıyoruz ki, esas canavar olan zavallı ucube değil annesi...

Kahraman onu da altedeceğini söylüyor ve derhal bataklığa yola çıkıyor. Karanlık bataklıkta bir süre arandıktan sonra suların içerisinden güzel mi güzel bir kadın çıkıyor. İşte ucubenin annesi, şeytanın ta kendisi, Angelina Jolie. Onunla savaşmak zor, hiçbir hamle hiçbir darbe onu yoketmeye yetmiyor. Ancak o hazinelerle kaplı bataklığı, güzelliği ve bacaklarının arasındaki ıslak sihri ile Beowulf’u baştan çıkarıyor.

Beowulf kavme döndüğünde kadını ortadan kaldırdığına dair harika bir hikaye anlatsa da yaşlı kral buna katiyen inanmıyor. Neden? Çünkü yıllar evvel kendisi de aynı yollardan geçmiş, dövüşü şeytan Angelina’nın vajinasındaki 5 dakikalık eğlence ile bir ömür kabusa dönüşmüş. Meğerse şimdi mefta olan ucube kralın öz oğluymuş.

Kral, Beowulf’a tacını devrettikten sonra intihar ediyor.

Arada yıllar geçiyor. Kralın cariyesi yeni kral Beowulf’un karısı oluyor. Ancak artık yaşlanmış olan Beowulf kendisini bekleyen tehlikenin esareti altında kabus dolu yıllar geçiriyor. Çünkü bir başka ucube canavar bir gün gelecek ve aynı şeylerin yeniden yaşanmasına neden olacak. Nitekim, kısa bir süre sonra dev kanatlı uçan bir ejderha ağzından alevler saçarak kavmin kapısına dayanıyor. Hemen söyliyelim, bu ejderha aslında Beowulf’un güzel şeytandan doğma oğlu.

Neyse uzatmayayım. Yaşlı kurt ejderhayı da altetmeyi beceriyor. Fakat bu uğurda yaşamını veriyor. Krallık tacını ise adını şimdi hatırlayamadığım sağ koluna teslim ediyor. Şimdi buraya dikkatinizi çekerim. Beowulf’un sağ kolu elinde taç ile ufka bakakalıyor. Çünkü güzeller güzeli şeytan, denizden süzüle süzüle yeni kralın yanına doğru yanaşıyor. Şimdi bekliyorsunuz ki, hadi artık bu sefer şeytan şöyle temiz bir operasyon ile temizlensin. Hayır. Yeni kral sadece bakakalıyor ve film burada sona eriyor.

Filmde adı geçen 2 kral da zaaflarına yenilerek yürütmekle mükellef oldukları düzeni tehlikeye atıyor, birçok kişinin ölümüne zemin hazırlıyorlar. Eh belli ki, silahına doğrulmak yerine güzelliğine bakakalan 3 kralın da sonu belli...

Bu filmi bu kadar detayı ile anlatmamın tek nedeni şeytanın bu işin neresinde olduğunu anlamak... Biz kadınlar hakikaten iki bacağımızın arasında tüm dünyanın düzenini değiştirecek bir şeytani mekanizma ile mi yaşıyoruz... Yoksa şeytan o mekanizmaya koşar adımlarla gelen zaafiyet damarında mı gizli... İrade ile içgüdü savaşa girerse hangisinin galibiyeti mübah sayılıyor... Yoksa ‘ortada şeytan falan yok, bu sadece doğal bir süreç ve ne yapalım o seksten de ancak canavar doğuyor’ gibi kader buymuş yaklaşımı mı...

Ben bu soruların cevaplarını bilmiyorum. Bilen varsa beni de aydınlatsın lütfen.

Hiç yorum yok: