17 Aralık 2007 Pazartesi

Hırçın Kız!

Çağlayan Kent Ergönül

Ben Trabzon ve Rize’ye nam salmış büyük bir Karadeniz ailesinin torunlarından biriyim. Asıl köklerimiz bugün Azerbaycan sınırları içerisinde kalan Elizabetvil diye bir kasabadan geliyor. Kafkas kökenliyiz yani... Ailemin bir bölümü Rize’de denizcilik ile uğraşmış. E Batum da komşu kapısı...

Dedelerim Trabzon’da manifaturacılık yapmış, sonra 20’li yıllarda İstanbul’a göç etmişler. Suadiye’de 12 odalı bir evde yaşam başlamış. 8 çocuk onların eşleri çocukları... Yol müteahhiti olmuşlar. Bugün hala üzerinden geçtiğimiz asfaltlarda onların alın terleri var. Büyük adamlarmış yani... Bir tarafımız Murtezaoğulları bir tarafımız Aytaç’lar... Hep birbirlerinden kız almışlar, kız vermişler. O yüzden mesela annemin yengesi aynı zamanda kuzeni gibi kompleks bir ilişki söz konusu. Buna rağmen aile kalabalıklaştıkça kalabalıklaşmış. Ancak üçüncü kuşak farklı kişilerle evlilik yapabilmiş. Binbir güçlükle... Misal, annem ve babam kaçarak evlenmişler..

Konunun aslı soyağacımdan ziyade, Karadeniz kanı taşıyan hakiki hıçın Karadeniz kızları. Çocukluğumun büyük bir bölümü kalabalık bir kadın topluluğu arasında geçti. Teyzeler, yengeler, kuzenler, onların çocukları... Bir dakika oturduklarını hatırlamam. Son derece varlıklı bir yaşam sürmelerine rağmen, ırgat gibi çalışırlardı. Ama mutfakta, ama temizlikte ama bahçede... Yatana kadar oturduklarını bilmem. Onca çoluk çocuk, kalabalığa rağmen, yorulmak nedir bilmezlerdi. Yetmiyormuş gibi her gün sabah ayrı, öğledensonra ayrı, akşam ayrı misafir ağırlarlardı. Sabah ezanı ile güne başlar, yatsı ile dinlenmeye çekilirlerdi.

Evleri her daim sakız gibiydi. Bir dirhem toz, kir göremezdiniz. Dolapların içleri bembeyaz kolalı örtülerle bezenmiş, her birinden lavanta kokusu gelirdi. O evlerde aç kalmak mümkün değil idi. Hemen bir ‘çılıhdı’ atılır tavaya, al sana çayın yanına katık... Bunlar hep ailemden bana yadigar tabirler tabii.

Çalışmak, hiç durmadan çalışmak Karadenizlilerin kanına nüfus etmiş sanki. Erkekleri evde görmek mümkün değil, kadınları da otururken... Ya çalışırlar ya uyurlar. Aynı Karadeniz gibi, ya dingin, ya deli dalgalı... Ya sever ya yutar...

Herkesin bildiğinin aksine evin karar mekanizması Karadeniz’de her daim kadınlar olmuştur. Çocuklarını sayarken kızlarını saymayan Karadeniz erkekleri, karılarını öyle bir sayarlar ki hayret edersiniz.

Devir değişti. Bir zamanlar küçük Karadeniz “paçi”ları olan bizler büyüdük, iş kadını olduk, çoluk çocuğa karıştık. Üzerimizdeki yük, annelerimizin taşıdığıdan çok daha fazla. Artık pişen ekmek kadar kazanılan ekmek de bizlerden soruluyor. Ama kazanmakla kalmıyor, pişirmeye de devam ediyoruz. Dolaplarımızın içine kolalı örtüler sermiyoruz belki ama kendimizce modern bir düzenimiz var. Herşey kusursuz, herkesin karnı tok, sırtı pek olsun diye sabah ezanından yatsıya kadar oturmuyoruz. Yorulmak nedir bilmiyoruz. Bugünün koşullarında hiçbirini yapmasak da tığ işlemeyi de biliyoruz, örgü örmesini de... Sabah 9 akşam 6 çalışıyor, hem işimizi hem evimizi ayakta tutuyoruz.

Ben Karadeniz’i hayatımda sadece bir kere gördüm. Çok da keyifli bir karayolu seyahati ile... Bodrum’a ise defalarca gittim. Hatta yaşlılığımda orada yaşamayı bile düşünebilirim. Ama hayatımın sonuna kadar hırçın bir Karadeniz kızı olacağım. Biraz klasik olacak ama Karadenizli olunmaz doğulur ve ben bundan onur duyuyorum.

Hiç yorum yok: