22 Aralık 2010 Çarşamba

Elimize hamur bulaşmış, çıkmıyor...

Beni yakından tanıyanlar bilirler; "kadın hakları"na inanmam. Hatta çoğu zaman kadinların "hak"sız olduğunu düsünürüm. Eğri oturup,  doğru konuşalım şimdi. Kapris yaparız, çok para harcarız, elimizden mekanik hiçbir iş gelmez, detaylarda boğuluruz, dedikodu yaparız, fesat düsünürüz, işler istediğimiz gibi gitmedi mi hemen ağlarız...

Hepsinden öte ve erkeklerden farklı olarak, hem cinsimizden nefret ederiz. Sırf bu bile kadınların kuytularında barınan gizli şeytanı göstermeye yeter de artar.

Lakin, patlayan lastiği değistirebildiği için kahramanlaşan erkeklerin, yaşamı "iki dudak arasında" idare edebilme kudreti de kabul edilir gibi değil.

Biz kadınlar, hep bir onay bekleyerek yaşıyoruz.

Güzelliğimizin onaylanmasını istiyoruz. Bir erkekten iltifat alabilmek için takla atmayacak kadın tanimiyorum. Keza, bir kadından iltifat almak için de takla atabiliriz.

Cinselliğimizin onaylanmasını istiyoruz. Start finish düzlüğü her daim Adem oğullarının tekelinde olmustur. Biz ancak yarış bayrağını sallayabiliriz.

Flört etmek için onaylanmayı bekliyoruz. Kendiliğimizden bir erkege gidip "senden çok hoşlaniyorum, birlikte olalım mi?" dediğimiz vaki midir? Diyelim ki dedik, bunun "ne kadar ucuz" bir duruş olduğu, bırakın erkeği, öncelikle öteki kadınların diline pelesenk bir mevzu olarak durur karşımızda.

Evlenilmeyi bekliyoruz. Okul, askere gidip gelme, para kazanıp kendilerine güvenme, yaşamın zevklerinde doyum noktasını görüp sakinleşme gibi sureçleri tamamlayıp evlenmeye hazir hale gelmelerini bekliyoruz. Ve malesef bu yıllar içerisinde kadınların bir çoğu  "kerhen" yüksek tahsil,  "tesadüfen" kariyer yapıyor.

Yaşamımızın programlanmasını bekliyoruz. Sayısız iş toplantısı organize edebilen biz, mum ışığında bir akşam yemeği organizasyonu icin bazen yıllarca beklemek durumunda kalıyoruz.
     
Anne olabilmek icin bile onay bekliyoruz. Kadını adeta tanrilaştıran annelik için... Yaşamın o sihirli özü bir erkek tarafından bize emanet edilmediği sürece, anneliği tadabilme ihtimalimiz yüzde sıfır!
Tabiatın düzenini değiştirmeye çalışmak nafile gayret.

Bazen düsünüyorum da, kadının bu asar-keser, gezer-tozar, yapar-eder halidir aslında kadını daha da edilgenleştiren ve erkeği düşüncesizlestiren, düşünmek zorunda bırakmayan.

Sürekli 1-0, 1-1, 2-1, 2-2... Bitmez bu maç.

Lastik değistirmeyi de oğrenmeyelim iste. Ya da ne bileyim, bilgisayarı formatlayamayalım.

Çünkü herşeyden önce ihtiyaçtır kadın ve erkeği bir arada tutan.

Bunların hiçbiri bizi daha zeki ve güçlü yapmayacak.
Yalnızlaşmadan güçlenmeli.
Kadının içindeki o naif kadını yeniden hatirlamalı ve hatırlatmalı.
Ve "iki"leşmeden "bir"leşmeli.
Tek vücut,
Yek vücut...