22 Kasım 2007 Perşembe

Bir kese de ruhlarımıza...

Çağlayan Kent Ergönül

Aslında bu yazıya 1. tekil şahısla başlamayı planlıyordum lakin bir kuvvet ben çoğul düşünmeye itti. Çoğulluğun konforu cazip geliyor insana. Yalnızlığı bile anlatasımız var, ki anlatılınca yalnızlık ortadan kalktığı halde... Demek ki adını koyamadığı bir başka boşluğu tarife gayret ediyor insan...

Bu boşlukları doldurma heveslisi bir grup insan gibi ben de uzakdoğu ve hindu felsefelerine merak sardım. Büyük ısrarlar sonucunda da kendimi yogada buldum. Yapanlar bilir, yoga hareketlerinin birçoğunda iki göz kapalı, üçüncü göz açıktır. Mihri Hocam ‘derin ve keskin bakıyoruz üçüncü gözümüzle’ diyor. Bu üçüncü göz insanın sezgilerini, sağduyusunu ve algılarını yönetiyor. Konsantre olabilmeyi başarırsanız; uzaklarda, çok uzaklarda kobalt mavisi bir “şey”e bakıyorsunuz. Önemli olan “şey”in ne olduğu değil, ne kadar derin ve keskin bakabildiğiniz...

Bu derin ve keskin bakma egzersizleri beni nereye götürecek bilemiyorum ama anladığım kadarıyla amaç kendini bulmak. Dünyevi meselelerden çöplüğe dönmüş tavan aramıza şöyle temiz bir kese atmak, hatta becerebiliyorsak bir güzel cilalamak...

Ben, bir süredir ne bulduysam tavan arama atıyordum. Ara ara, dur ben bunlardan bir kurtulayım diyor, ama hemen ardından rahmetli anneannem misali aralarından işe yarar birşey çıkar ümidiyle vazgeçiyordum. İnce ince eşeleyip, birşey bulamayınca “bırak dağınık kalsın” kıvamı tekrar yerlerine bırakıyordum. Her seferinde daha da gayri muntazam bir şekilde... Halbuki tavan araları kıymetli hatıraların, çeyiz sandıklarının mekanı değil midir... Çer çöp ne bulduysam attım üzerlerine. E fizik gereği, her maddenin bir istiap haddi var. Bu pisliğin ağırlığıyla sadece anılarım ezilmedi, dünya da başıma yıkıldı...

Teşbihin fazlası yorar. Neticede bunlar benim kelimelerim olmasına karşın bana tapulu sıkıntılar değil. Herkes yalnız, herkes arayışta, herkes mutsuz... Daha da kötüsü herkes korkak... Üçüncü gözden geçtim, iki gözümüzle bile bakmaktan aciz hale gelmişiz. Burada sözüm, durumun vehametiyle yaşamaktan memnun takılanlara değil, çözüm arayışında olanlara... Ben kendime araç olarak Yoga’yı seçtim. Siz buna mecbur değilsiniz. Sadece 5 dakika olsun, sukunet içerisinde gözlerinizi kapatın ve çok uzaklardaki kobalt mavisi “şey”e bakın. Belki kendinizi bulur, elinden tutar geri getirirsiniz...

Hiç yorum yok: