16 Kasım 2011 Çarşamba

İşaretler ve Semboller

Aslında başlığı oluşturan kelimelerin tam tersi yani ‘Semboller ve İşaretler’ Kathryn Wilkinson’ın 2000’in üzerinde simgenin anlam ve kökenlerini anlatan muhteşem eserinin adı…
Soyut olan her kavramı sembolize etmeye çalışır insan oğlu. Soyutun dokunulmazlığı ürkütücüdür.  Soyuta vücut gerekir insan arasına karışmak için.  İmana kitap, millete bayrak, aşka kalp , ölüme mezar…  
Küçücük beyinlerimizin sınır telaşından başka bir şey değildir bu.
İnsan, dokunamadığı her şeye, refleks olarak vücut buldurur, şablon biçer.
Ancak, yine aynı insanın içindeki özlem bu şablonların arkasındaki maneviyatı çözmeye çalışır.
Ve zaman  bu merakı tetikleyecek bir işareti mutlaka gönderir.
Algı seçer.
Beden ve ruhun değişmez çatışması…
Truman’ın gözkyüzü mavisi duvara çarptığı anda hissettiği merakı anımsayın. Bir diğer dünya, bir diğer hayat, bir diğer mekan, bir diğer insan… Mümkün olabilir mi? Kağıttan duvarları parçalasan da, ‘öteki’ yaşamda varolman mümkün olabilir mi?  Truman’ın bu soruları sorması için yaşamına gönderilmiş en büyük işaret öldüğünü düşündüğü babası  -oyunun parçası figüran -  ile bir gün karşılaşmasıydı.
Hepimiz yaşamımızı yöneten, sınırları belirli, hazır bir düzenin parçası olarak yaşarız. Hür irademizle seçtiğimizi düşündüğümüz şablonize hayat parçacıkları adeta Truman gibi birer hapishanede yaşadığımızın farkına varmamızı sağlayan bir işaret ile alt üst olur. Sahip olduğumuz entelektüel sermaye ile bu işaretleri yorumlamak neredeyse imkansızdır.
Daha çok bildikçe daha çok özgürleşmiyor insan…
Bilginin bizzat kendisiyle üzerini örttüğümüz ulvi sermayedir aslında insanı şablonlardan bağımsız bir yaşama ulaştıran…
Ulvi sermaye, zamanın  kendisine gönderdiği işaretleri görebilmek için iki kaşının arasındaki üçüncü gözünü her daim açık tutmak, bunları tüm çıplaklığı ve dokunulmazlığı ile kabul edebilmektir öncelikle.  Hayatı farklı filozofların farklı şablonlarında değil, bizzat kendi iç yolculuğunda yorumlamaktır.  Aşkı kalp, ölümü mezar, milleti bayrak, imanı kitap gerekmeksizin ‘tutabilmek’, zamanın gönderdiği  işaretlere ‘merhaba’ diyebilmektir.   Ezberlenmiş korku ve endişelerle üzerimize yapışmış kodlara boyun eğmeksizin aşka ‘kalp’ değil de belki ‘ kırmızı şarap’ diyebilmektir.
Zaman ‘o’ işareti gönderdiğinde aslında ihtiyaç duyduğumuz içsel özgürlüğe kavuşmak için değişime başlamaktır.  
Direnmemektir.
Zira, zaman cömerttir.
Ama sadece bir ömür kadar…

Hiç yorum yok: