Denize bir metre, olayların vuku bulduğu mahallere kilometrelerce ötede bir yerde, yaşamın olduğu gibi devam etme telaşını izliyorum. Gündüz bulutları, gece yıldızları savurup yerine bambaşka bir gökyüzü çıkardığımızı hayal ediyorum. Deniz suyu sıcaklığının bir derece eksik ya da bir derece fazla olduğunu tartışan emeklilerin, gazete başlıklarını okudukça endişeyle kara sarı bir renge bürünen yüzlerini izliyorum. Çocuklar kumsalda, çocuklar eğleniyor, çocuklar mutlu, çocuklar bihaber... Saat başı kolumdaki saate bakıp iki şehir arkamızda kalan tencere tava nağmelerinin başlayıp başlamadığını, karşı apartmanda oturan Nurgül Hanım’ın bu akşam balkona çıkıp çıkmadığını merak ediyorum. Deniz sanki aynı deniz değil. Deniz sanki memleket... Çorak Karaincir tepeleri sanki tepe değil. Tepeler sanki memleket... Elimde bir âkil telefon, iki şehir arkamda kalan mutsuzluğa ortak olmaya gayret ediyorum. Gülümsemeye utanarak, huzursuzluğu hazine gibi saklayarak, bir şeylerin parçası olmak ile olmamak arasında gidip gelerek... Oysa ki çocuklar kumsalda, çocuklar eğleniyor, çocuklar mutlu, çocuklar bihaber... Görmüş geçirmişler alışık, görmüş ve de geçirmiş olmanın sinir bozucu rahatlığında, görmüş geçirmişler duacı evlatları adına... Bizim adımıza...
Ama merkez ya biz ne yapak?..
Apoletlerin siper olduğu bir kuşağın çocukları olarak ya biz
ne yapak... Sokakların yasak olduğu,
köşe başlarının ikiye ayrıldığı bir devirde siyasi şuuru bitkisel
hayata giren bizler ne yapak da olana bitene baş olak... Bizden bir boy küçük ama bizden bir boy ötede
duran şu gençlere ne edek de bir yol çizek...
Hızlandırılmış hangi kursa katılak, hangi kitapları okuyak, hangi
medyayı izleyek de önce kendimize sonra bir boy küçüklere fikir önderliği
edek... Huzursuz olmaktan, kızmaktan, beğenmekten
paylaşmaktan daha fazlasını yapmak yani anlamak ve anlatmak hatta daha da öteye
giderek öngörmek için ne yapak da bu sefer biz siper olak... Siyasi tüm bakışlardan
bağımsız sadece eylemin kendisine iş
sonucu ile çıkabilecek bir netice ihtimali yaratmak için nereden bakak da bir
yön verek...
Apoletlere gerek yok. Matruşkanın sakladığı boy boy bizler
varız artık. Lakin bu iş uzar gider, yaşam bir gaz bulutuna, başlangıç
noktasına döner. Geçerken de bir kuruş vermez*. Biz şimdi ne yapak da okuyarak, çalışarak,
memleketin tadını çıkararak geçirdiğimiz yıllarda ıskaladığımız “birşey yapmalı”
duruşuyla bu gençlere ama eğri ama doğru bir yön çizek... Biz bu işlere hiç
bulaşmadık hatta özellikle uzak tutulduk. Lakin bu iş uzuyor, bu iş durulmuyor. Bu aşamada bizler lazımız artık.
Merkez söyle bize... Biz ne yapak?..
*80'li yılların favori oyunları Monopoly, Borsa ve Milyoner'den bir bölüm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder